Risale-i Nur Dersleri Yeni videolarımızdan haberdar olmak için “ABONE OLUN” yazan butondan kanalımıza abone olmayı unutmayın. Videolarımızın daha fazla kişiye ulaşması için videoyu beğenip paylaşabilirsiniz. Prof. Dr. Şener Dilek - MUHÂKEMAT, Bediüzzaman Said Nursi Kayıt tarihi: 08.10.2017 Yer: İstanbul, Pendik --- OKUNAN BÖLÜM --- Dördüncü Mes'ele Sedd-i Zülkarneyn'dir. Nasıl bildin ki: Birşeyin vücudunu bilmek, o şeyin keyfiyet ve mahiyetini bilmekten ayrıdır. Hem de bir kaziye, çok ahkâmı tazammun eder. O ahkâmın bazısı zarurî ve bazısı dahi nazarî ve "muhtelefün fîha"dır. Hem de malûmdur: Müteannid ve mukallid bir sâil, imtihan cihetiyle, bir kitabda gördüğü bir mes'eleyi, eğerçi bir derece de muharref olsa, bir adamdan sual etse.. tâ, gaybda olan malûmuna cevab verse, o cevab iki cihetle doğrudur: Ya doğrudan doğruya cevab verse veyahut sâil-i müteannidin malûmuna ya bizzât veya tevil ile cevab-ı muvafık veriyor. İkisi de doğrudur. Demek bir cevab, hem vaki'i razı eder, zira haktır. Hem sâili ikna eder; zira eğerçi murad değilse, malûmuna tatbik eder. Hem makamın hatırını dahi kırmıyor; zira cevabda ukde-i hayatiyeyi derceder ki: Makasıd-ı kelâm ondan istimdad-ı hayat eder. İşte cevab-ı Kur'an dahi böyledir. Bundan sonra zarurî ve gayr-ı zarurîyi tefrik edeceğiz. İşte cevab-ı Kur'anîde mefhum olan zarurî hükümler ki; inkârı kabul etmez. Şudur: Zülkarneyn "müeyyed min indillah" bir şahıstır. Onun irşad ve tertibiyle iki dağ arasında bir sed bina edilmiştir. Zalimlerin ve bedevilerin def'-i fesadları için... Ve Ye'cüc Me'cüc iki müfsid kabiledirler. Emr-i İlahî geldiği vakit sed harab olacaktır. İlââhirihî. Bu kıyas ile, ona Kur'an delalet eden hükümler, Kur'anın zaruriyatındandırlar. Bir harfin inkârı dahi kabil değildir. Fakat o mevzuat ve mahmulâtın keyfiyatlarının teşrihatları ve mahiyetlerinin hududu ise; Kur'an onlara kat'iyy-üd delalet değildir. Belki "âmm hassa, delalet-i selâseden hiçbirisiyle delalet etmez" kaidesiyle ve mantıkta beyan olunduğu gibi "Bir hüküm, mevzu ve mahmulün vechün-mâ ile tasavvur etmek, kâfi olduğu"nun düsturuyla sabittir ki, Kur'an onlara delalet etmez fakat kabul edebilir. Demek o teşrihat, ahkâm-ı nazariyedendir. Başka delaile muhavveldir. İçtihadın mazannesidir. Onda tevil için mecal vardır. Muhakkikînin ihtilafatı nazariyetine delildir. Fakat vâ esefâ... Cevabın suale, her cihetle lüzum-u mutabakatın tahayyülüyle, sualdeki halele ehemmiyet vermeyerek cevabın zarurî ve nazarî olan hükümlerini, birden me'haz-i sâilden ve menbit-i sualden hûşeçîn olup, alıp müfessir oldular. Yok, belki müevvil, yok belki mâsadakı mana yerine mana gösterdiler. Yok, belki mâsadakı olmak caiz ve bir derece mümkün olan şeyi, medlûl ve mefhum olarak tevil ettiler. Halbuki Üçüncü Mukaddeme'nin sırrıyla zahirperestler kabul ederek ve muhakkikîn dahi hikâyat gibi ehemmiyetsiz olduğundan tenkidsiz şu tevili dinlediler. O teşrihatı, muharref olan Tevrat ve İncil'de olduğu gibi kabul ederse, akide-i ehl-i sünnet ve cemaatte olan masumiyet-i enbiyaya muhalefet oluyor. Kıssa-i Lut ve Davud Aleyhimesselâm, buna iki şahiddir. Vakta ki keyfiyette içtihad ve tevilin mecali vardır.