FETULLAH GÜLEN'İN İFTİRA ATTIĞI HOCA-DİN NEDİR-ÇANTACI NECMİ ABİDEN

submitted by Mehmet ER on 02/02/18 1

İMAN VE KU'RAN HAKİKATLERİNİ NESİLLERİMİZE ÇAĞIMIZIN MÜSPET İLİM ANLAYIŞINA GÖRE ANLATAN RİSALE-İ NUR KÜLLİYATININ MÜELLIFİ BEDIÜZZAMAN SAİD NURSİ HZ METODU VE FİTNECİLER FETO İFTİRLARI***DİNİ SOHBET ÇANTACI NECMİ ABİNİN KEYİFLİ SOHBETLERİ İÇİN LİNKİMİZ goo.gl/mPBpcJ EBUBEKİR SİFİL VE M.EMİN YILDIRIM HOCALARIMIZDAN BEDİÜZZAMAN ZAMANIN EŞSİZİ DEMEK BEDİÜZZAMANA NEDEN BEDİÜZZAMAN İSMİ VERİLDİ ? BU LAKABI KULLANMAK DOĞRUMUDUR ? BUNU KULLANMAK ŞİRK Mİ OLUYOR ? RİSALE-İ NUR MÜELLİFİNE BEDİÜZZAMAN DEMEK ŞİRK Mİ ? LİNKİ youtu.be/qW3oi5LBR0w ALLAH BİZİ NEDEN İMTİHAN EDİYOR ? bu videomuza aşagıdaki linkten ulaşabilirsiniz youtu.be/3yAAkIEvXS4 FACEBOOK SAYFAMIZ ↪www.facebook.com/nurmedrese - Rıza-yı İlâhî için çalışmak müsbet; riya, gösteriş ve menfaat için çabalamak menfîdir. - Hizmet-i imaniyye müsbet; küfür ve dalâlete, isyan ve sefahate çalışmak menfîdir. - Allah’a tevekkül müsbet; vazife-i İlâhiyyeye karışmak menfîdir. - Asayişi muhafaza müsbet; kavga ve ihtilâl çıkarmak, huzur ve emniyeti ihlâl etmek menfîdir. - Sabır ve şükür müsbet; sabırsızlık ve isyan menfîdir. - Müsbet, “ispat edilmiş” demektir. İspat edilen, ortaya konulan istifadeye sunulana müsbet denir. - Müsbet imardır, menfî ise tahriptir. Dünün boş arsasına bugün bir bina kurmuş, istifadeye sunmuşsanız bu bir müsbet harekettir. Ama mevcut bir binayı ortadan kaldırmış, faydasız hâle getirmişseniz buna da menfî denir. Menfî, nefyedilmiş demektir. Nefiy ise sürgün etmek, ortadan kaldırmak, yokluğunu iddia etmek mânâlarına geliyor. Küfre giren insana imansız denilmesi de bundandır. Bu adam, kendi iman sarayını yıkmıştır. Kezâ, iffet ve ahlâkını harap eden adama da ahlâksız deriz. Burada da bir menfî hareket söz konusudur. Müspetler de, menfîler de sayısız denecek kadar çok. Bunlar içerisinde müspetin en ileri derecesini şu ifadelerde buluyoruz: “Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmak.” Hizmet-i imaniyye, insanoğluna yapılabilecek en büyük yardımın ifadesi, en büyük müsbetin simgesidir. Kalpten küfür sökülüp atılacak, yerine iman bina edilecektir. Bu hizmet sonunda, bir insan iman nimetine kavuşursa, daha önce, sadece gördüğü eşya ile alâkadar olan bu adam, artık bütün âlemlerin Rabbine vâsıl olmuş, maddede boğulan aklı âlemlerin yaratıcısını bulmuştur. Bir nur talebesinin, Risale-i Nur’un müsbet hareketle ilgili bütün esaslarına riayet ederek hâlis bir iman hizmeti yaptığı halde, insanları ıslah vâdisinde umduğu neticeye ulaşamaması hâlinde, yeise düşmemesi için mezkûr düstur şöylece noktalanır: “Vazife-i İlâhiyyeye karışmamak.” Nurlardan aldığımız derse göre, İlâhî vazife neticeleri yaratmaktır. Rezzak (rızık verici) O olduğu gibi, Hâdî de (hidayete erdirici) O’dur. Biz rızık konusunda nasıl sadece tohum ekip, gerekli bakımı yaptıkdan sonra, bir habbenin on, yüz, yahut bin olmasına karışmıyor, bunu ancak Allah’ın kudret ve rahmetinden bekliyorsak, kalplere ektiğimiz hakikat tohumlarının da sümbül vermesine karışmayacağız. Kalpler Allah’ın yed-i kudretindedir ve Hâdî ancak O’dur. Okuduklarımız ve anlattıklarımız muhatabımızın kalbinde ancak onun lütfuyla sünbül verir, bizim irademizle değil... Bir diğer temel cümle: “Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti için, herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” Cümlenin giriş kısmındaki mesaj, daha çok devlet yöneticilerine bakıyor. Asayişin ancak müsbet bir iman hizmetiyle temin edilebileceği ders veriliyor. Nur hizmetinin ulaştığı kimseler, problem olmak şöyle dursun, “asayişin birer mânevî bekçisi” oluyorlar. Bu cümlede Nur Talebelerine de şu mesaj verilmiştir: “Şayet sizi yanlış anlayarak yahut büsbütün anlamayarak, ihlâs ile yaptığınız bu imân hizmetine mukabil sizlere sıkıntı verirlerse, sakın menfî hareketlere tevessül etmeyin; sıkıntıları sabırla ve şükürle karşılayın.” Bir Nur talebesi, Üstad'ın bu şükür tavsiyesini şöyle değerlendirir: “Nice insanlar dünyevî, hatta gayr-ı meşru istekler uğrunda her bir sıkıntıya katlanırlarken, ben iman dâvâsını, tevhid dâvâsını, ahlâk dâvâsını ilân ve i’lâ etme uğrunda bir takım eza ve cefalara mâruz kalıyorsam, bunu bir lütf-u İlâhî bilip şükretmeliyim.” Üstadımız, kendisini menfî bir harekete sevk etmek için yapılan bütün işkencelere, zulümlere, oynanan bütün şeytanî oyunlara sadece acı bir tebessümle karşılık vermiş, ona zulmedenler de dahil olmak üzere, bütün bir beşeriyetin imanını kurtarmak için çıktığı o mukaddes yolculuğunu, itidâl-i dem ile, sarsılmadan ve düşmanlığa girmeden tamamlamıştır. (1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, (151. Mektup)

Leave a comment

Be the first to comment

Email
Message
×
Embed video on a website or blog
Width
px
Height
px
×
Join Huzzaz
Start collecting all your favorite videos
×
Log in
Join Huzzaz

facebook login
×
Retrieve username and password
Name
Enter your email address to retrieve your username and password
(Check your spam folder if you don't find it in your inbox)

×