BULDANLI MEMİŞ ORHAN Memiş Orhan ağabey 1925 Denizli/Buldan doğumlu olup, 18 Eylül 2014 tarihinde kendi köyünde vefat etmiştir. 1943 senesinde Denizli Hapishanesinde Üstad Bediüzzaman Hazretleriyle beraber aynı anda hapis yatan 1925 doğumlu bir zatın, Buldan’da hayatta olduğunu duyunca çok heyecanlandım. Hemen Buldan’a gidip hatıralarını kaydettik. Anlattıkları o kadar önemli ve farklıydı ki Buldan’a ikinci defa gidip, eksiklerimizi tamamlama ihtiyacı duyduk. Memiş Orhan, Denizli Hapishanesinde Hz. Üstad’la yatmış, ona abdest suyu dökmüş, birisi kendisine aid olmak üzere iki kerametine şahit olmuş. RİSALE-İ NUR’UN NEREDEYSE HİÇ FARKINDA DEĞİL Memiş Ağabey o gün de, bu gün de dünya çapında gelişip büyüyen hizmetin, bütün dünyada okunan Risale-i Nur’un neredeyse hiç farkında değil. Memiş ağabeyin bizi cezbeden tarafı da bu oldu aslında. Tatlı bir Denizli şivesiyle o kadar tasannusuz, tekellüfsüz, sâfiyane, olduğu gibi fıtri bir ahvalde anlattı ki yaşadıklarını; bizi adeta o günlere götürdü. HATIRALARI ANLATMAYA BAŞLAYINCA ÜRPERDİK, İRKİLDİK, HATTA KORKTUK Memiş ağabey bizi bazen güldürdü, bazen düşündürdü, bazen de dehşete düşürdü. Evet, bir ara dehşete düştük; zira Memiş Orhan, Denizli Hapishanesinin Risale-i Nur girmezden evvelki durumunu, zavallı, biçare mahpusların perişan vaziyetlerini, insanlığı insanlıktan utandıran vahşi hallerini anlatmaya başlayınca ürperdik, irkildik, hatta korktuk. Hatıraları sonuna kadar dinleyince de Aziz Üstad’ımız Hazreti Bediüzzaman biraz daha büyüdü gözümüzde. Ona ve o mübarek eserleri Risale-i Nur’a bağlılığımız daha da perçinlendi. Meğer bu asır insanlarının ne kadar çok ihtiyacı varmış böyle müşfik bir Üstad’a... Denizli mahkûmlarının önceki hallerini Tâhirî Mutlu ve Refet Barutçu ağabeylerden dinlemiştim. Onlar makamları gereği, “Bu önceki caniler daha sonra tahta bitini bile öldüremez oldular” deyip geçiyordular. Memiş Ağabey ise “Kabr-i kalpten hakaik çıplak olarak çıktı” kabilinden anlatıverdi, o halleri. Eğer batılı tasvir hatasına düştümse Allah’tan af, okuyucularımdan helallik diliyorum. ASLINDA, KÜLLİYATIN MUHTELİF YERLERİNDE İFADE EDİLENLER… Memiş Orhan ağabeyimiz aslında, Külliyatın muhtelif yerlerinde ifade edilenlerin fiili tefsirini canlandırmış oldu bize. Şöyle: “Bunun bir numunesi Denizli Hapishanesidir. Oraya Nurlar ve o mahpuslar için yazılan Meyve Risalesi girmesiyle, üç dört ay zarfında iki yüzden ziyade o mahpuslar öyle fevkalâde itaatli, dindarane bir salah-ı hal aldılar ki; üç dört adamı öldüren bir adam, tahta bitlerini öldürmekten çekiniyordu. Tam merhametli, zararsız, vatana nâfi' bir uzuv olmaya başladı.” (Lem’alar 262) Hapishanelerin ıslahhaneye dönmesi Tarihçe-i Hayat kitabında da şöyle ifade edilmektedir. “Bediüzzaman, her girdiği hapisteki mahbusları irşad eder, hapisteki bazı câniler, koyun gibi bir hâl alır. Hapiste dahi tecrid-i mutlak içinde bırakıldığı halde, hapishane bir Nur mektebi vaziyetine girer. Bunun için, girdiği hapishanelere ‘Medrese-i Yûsufiyye’ der. Hattâ Denizli Hapishanesinde bir kısım gençler Medrese-i Yûsufiyye'den ayrılmak istemeyerek, ‘Bediüzzaman daha burada kalırsa, biz kendimizi suçlu gösterip ceza alacağız, ondan ayrılmayacağız, Risale-i Nurdan ders alacağız...’ demişlerdir.” (Tarihçe-i Hayat 542) Memiş Orhan, şimdi hayıflandığı gibi ne yazık ki Hz. Üstad’la çok fazla kalamamış. Hapishanede ıslah ve terbiye olan mahpusların son durumlarına tam olarak şahit olamamış. Bunu kendisi de belirtti. Hatıralarda adı çok geçen “Beylerbeyli” nam ile ünlenmiş Süleyman Hünkâr ağabeyimiz ise Denizli Hapishanesinin, Meyve Risalesi’nin en önemli meyvelerinden birisidir. Ömer Özcan *** Memiş Orhan Anlatıyor: Denizli’nin Buldan kazasındanım. 1925 doğumluyum. Hayatımız çiftçilik ve rençperlikle geçti. 1942 senesinde kız kaçırma hadisesi yüzünden Denizli Hapishanesine düştüm. Olmadı o da (gülüyor). Boşuna yattık dokuz ay. Burada değil Sarayköy’de oldu olay. Tabi vilayette kaldık, vilayette dokuz ay yattım. Bizim yattığımız Denizli Hapishanesi şimdi yok, taşınmış başka yere. Bu olay olduğunda 17 yaşındaydım. İLK GELİŞLERİNİ ÇOCUK KOĞUŞUNUN PENCERESİNDE GÖRDÜK Ben içerde iken geldi Bediüzzaman ve talebeleri. İkindi vaktinde geldiler onlar. İlk geldikleri gün, -eski-hapishanenin önü boştu, orada yataklarına dayanıp oturdular, okudular. Hepsinin kucağında kitaplar vardı. Biz çocuk koğuşunun penceresine çıktık, baktık. Çocuk koğuşundan, pencerelerden görülüyordu orası. Onlar gelmeden iki-üç gün önceden derin bir hoca gelecekmiş diye hapishanede duyulmuştu. Bediüzzaman daha hapishaneye gelmeden ün aldı, ünü geldi. Bir hoca gelecekmiş, her şeyi biliyormuş diye nam aldı evvela. Ne dersen cevap veriyormuş dediler. Herkes bunu konuşuyordu. O zaman 650 mahkûm vardı hapishanede. Geleceği duyulunca bugün gelecek, yarın gelecek derken, sonunda geldiler. O gün soğuk yoktu, bahar mevsimiydi galiba. Memiş Orhan’ın hatıralarının tamamı Ağabeyler Anlatıyor Cilt-6 kitabından okunabilir.