Eski hacılar iyi tanır, merhum Abdurrahman Topraklı…Medine’de Risâle-i Nur hizmetleri nasıl başladı?

submitted by Mehmet ER on 10/28/23 1

ABDURRAHMAN TOPRAKLI 1924’de Eskişehir’de doğdu. Askerlik görevini yaptıktan sonra, 1948 yılında Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’yle tanışma bahtiyarlığına erdi. 1961’de yakın arkadaşı Ahmet Aksakal’la birlikte Medine-i Münevvere’ye yerleşti. Abdurrahman Topraklı, Medine hizmetlerinde kadim bir ağabeyimiz. Evini Risale-i Nur derslerinin yapıldığı bir dersane haline getirmiş. Bunu şöyle ifade etti: “Medine’ye dünya için değil, hizmet için geldim.” Abdurrahman Ağabey, 1961’de Medine’ye, Resulullah’a komşu geldikten yarım asır sonra, 88 yaşında iken 14 Ocak 2012 tarihinde vefat etti. Cennet-ül Baki’ye, 10 bin sahabe ile beraber yan yana defnedildi. ÜSTAD: ‘ESERLER BENİM DEĞİL, KUR’AN’IN MALIDIR’ “Üstad’ı 1948’de ziyaret ettim. Sesi kısılmıştı, dolayısıyla konuşmasını herkes anlayamıyordu. Tercüman vasıtasıyla anlaştık. Bize ilk sözü: ‘Risale-i Nur’u çok okuyun, bilhassa Sözler’i’. Aslında her ziyaretine gelene söylediği şeylerdi bunlar. Fazla konuşmazdı Üstad: ‘Eserler benim değil, Kur’an’ın malıdır, çok okuyun’ dedi. Bu ilk ziyaretimden sonra Üstad Hazretleri’ni Emirdağ’ında ve Eskişehir’de beş altı kez daha ziyaret ettim.” ÜSTAD’IN TASARRUFU İLE GİTTİK —Medine’ye hicretiniz nasıl oldu? Üstad’ın manevî tasarrufunu anlatacağım size: —Biz Ahmet Aksakal’la Eskişehir’den birbirimize çok yakın arkadaştık. Ahmet Üstad’ımızın has talebelerindendir. Üstad onu çok severdi. Üstad’ın gizli kahramanları vardır ya, yazılı değildir, işte onlardan biriydi Ahmet. Medine’de vefat etti. Burada on bin sahabeyle yatıyor. 1960 yılında ihtilal olmuştu. O dönemde büyük baskı vardı dindarlar üzerinde. Ama ihtilâlcılar zamanla milletin de kendilerine küstüğünü anladılar. Sonra bunlar “herkes istediği yere seyahat edebilir” diye bir karar çıkardılar. Yalnız Ankara’dan izin alınma şartı vardı. İşte biz o zaman Ahmet’le birlikte, “Hah tamam” dedik ve buraya gelmek için girişimlerimize başladık. Ankara’da Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna giderek selam verdik. Derdimizi, isteğimizi anlattık. Adam güldü, “İzin veremeyiz kardeşim, yok böyle bir şey” dedi. Biz şok olmuştuk. Ancak bakanlıktan filan bir istek gelirse o zaman mümkün olabileceğini söyledi. Başımızı bükerek dışarı çıktık ve başladık düşünmeye. Canımız çok sıkılmıştı. Artık bir Hızır bekliyorduk. Karşıdan birisi şöyle bir baktı bize ve yaklaştı yanımıza: “Siz nereye gideceksiniz?” dedi. “Medine-i Münevvere’ye ziyarete gidecektik, fakat katiyen olmaz dediler” dedik. Güldü. “Siz Şam’a gidin, oradan alacaksınız izni” dedi. Adamı tanımıyorduk. Ama kendinden emin bir şekilde “alacaksınız” diye kesin bir ifade kullanıyordu. Tasarruf var ya, biz de sonradan anlamıştık bunu. Çok sevindik tabi. Sonra Urfa’ya geldik ve birkaç gün Urfa’da misafir olduk. Oradan Şam’a gitmek kolaydı, pasaportlarımız var zaten. Kardeşlerin yardımıyla önce Halep’e, oradan da Şam’a gittik. Şam’da taksiye binerek bir Türk oteline gittik. Üç gün o otelde kaldık. O zaman Suriye parası kıymetliydi. Otelde Osmanlılardan kalma bir Arnavut, bir de hademesi vardı. Bize “ne işiniz var burada?” diye sordu. Biz de durumu anlattıktan sonra; “Bizi Suudi Arabistan Sefaret’ine götürür müsün?” dedik. “Götürürüm, ben sefarettekilerin hepsini bilirim, tanırım” dedi. Bizim Eskişehir Müftüsünün damadı da o zaman Şam’da bulunuyordu. Akşam da onu ziyaret edecektik. Gittik, selam ve hasbıhalden sonra, dedik: “Bizim bir derdimiz var, Medine’ye gitmek istiyoruz, izin almamız lazım. Bize yardımcı ol. Neticede sefarete gittik, izin isteğimizi anlattık. Elhamdülillah işimiz halloldu. Üç dört gün sonra atladık tayyareye, Medine’ye vardık. Sene 1961. Havaalanına indik, müthiş bir sıcak vardı. Benim bu ikinci Medine ziyaretimdi. 1956 yılında da gelmiştim Medine’ye. PARA KAZANMAK İÇİN GELMEDİK, HİZMET İÇİN GELDİK Ali Ulvi Efendi, bizden çok daha evvel 1939’da henüz 17 yaşlarında iken ailesiyle birlikte yerleşmişlerdi. Kendisi Kur’an hafızıydı. Mısır’daki El Ezher Üniversitesini bitirdikten sonra, burada Medine Kütüphanesinin Müdürlüğünü yaptı. Ali Ulvi Efendi ile devamlı görüşüyorduk. Gelen ziyaretçilere çok kitaplar dağıtırdı. Üstad Hazretleri Eskişehir’den Saatçi Şükrü Efendi ile, Ali Ulvi Efendiye kitaplar gönderirdi. Bu kitaplar hiçbir problemle karşılaşmadan ulaşırdı. Ali (Ulvi Kurucu) Efendi bize, Üstad’ın bu himmetini hayretle anlatırdı. Kitapların hiç kontrolsüz açılmadan gelmesini anlatırdı. Yolda bizim bavullar da hiç açılmadı. Üstad’ın himmeti vardı. Getirdiğimiz bütün kitaplar Arapça Risalelerdi. Hatta Ahmed’in (Aksakal) annesi bir çuvala doldurmuştu. Hiç dokunulmadan getirdik Medine’ye. İşte hizmetler bu şekilde hızlanarak devam etti. İlk Risale-i Nur dersleri evlerimizde yapılırdı. Mustafa Acet de üç sene kaldı burada. Üstad’a yirmi sene hizmet etme şerefine nail olmuş bir zattır. Ondan çok istifade ettik. Burada vefat etti. Kabri Cennet-i Baki’dedir. Hatıraların tamamı Ağabeyler Anlatıyor cilt-2 kitabından okunabilir.

Leave a comment

Be the first to comment

Email
Message
×
Embed video on a website or blog
Width
px
Height
px
×
Join Huzzaz
Start collecting all your favorite videos
×
Log in
Join Huzzaz

facebook login
×
Retrieve username and password
Name
Enter your email address to retrieve your username and password
(Check your spam folder if you don't find it in your inbox)

×