MUSA YUKARI AĞABEY 1930 yılında Denizli’nin Tavas ilçesinin Ovacık Köyü’nde dünyaya gelen Musa Yukarı Ağabey, uzun bir zamandan beri İzmir Ayrancılar’da ikamet etmektedir. 8 Mayıs 2015 tarihinde Ayrancılar’da vefat etmiştir. Musa Ağabey, Üstad Said Nursi Hazretleri’ni 1960 tarihinde Emirdağ’ında ziyaret etmiştir. Nurculuk davasından da mahkeme ve hapis hatıraları vardır. Musa Yukarı Ağabey, İzmir bölgesinde tatlı sohbetleri, ikna kabiliyeti ve hazır cevaplılığı ile tanınan ve sevilen bir kıymettir. O bilge bir kişidir. Üstad Hazretleri’ne yaptığı ziyaretinin yanında, yaşamış olduğu ibretli hatıraları da vardır. Bunları bize anlatmıştır. Esasen kendisini keşfedenler, onu pek boş bırakmazlar. Her yerde anlatacak bir şeyleri vardır. Gençler onu çok severler. Kendisini 40 senedir tanıyorum. Hiç bir kimseyi incittiğini, kırdığını hatırlamıyorum; daima şefkatlidir, sesini yükseltmez; ikna eder veya muhatabına göre ilzam eder. Yaşadıkları ve şimdi hatıra olarak bize anlattıkları çok ibretli ve istifadelidir. Bir nefeste okunacağını tahmin ediyorum. Musa Yukarı anlatıyor: HALİS NİYETE İKRAM-I İLAHÎ Ben ilkokulu pekiyi derece ile bitirdim; bu şekilde sınıfta üç-dört kişi vardık. Öğretmenler babalarımıza, “Bu çocuklar zeki... Bunları öğretmen okuluna yazdırın” diye söyleyince, babam da “Olur” dedi. Kayıt için Ovacık’tan Tavas’a babamla yayan gidiyoruz. Beş kilometresini gittik, bir kilometre gibi bir şey kaldı. Babam “Oğlum ben seni buraya yazdırmaya gidiyorum ama hiç memnun değilim” dedi. “Neden Baba?” dedim. “Şimdi sen burada okuyacaksın. İleride öğretmen olacaksın. Sonra başı açık asrî bir kızla evleneceksin. Biz de annenle senin ziyaretine geleceğiz. Senin hanımın bize bakacak, eski püskü pantolonlarımızla bizi görecek… ‘Sen bunların çocuğu muydun?’ diyecek ve seni hor görecek. Biz de yavrumuzun yuvası bozulmasın diye ziyaretine gelmeyeceğiz. Haydi biz gelmeyelim... Fakat sen ileride namazı da bırakırsın. O zaman dünyada değil ahirette de buluşamayız. Yani şu okula yazılmamız son buluşmamız olabilir” dedi. “Madem bu kadar tehlikeli, okumuyorum ben, geri dönelim” dedim, oradan geri döndük. Tavas görünüyordu. Geri dönerken yolda susadık, ancak su yok. Bir de baktık ki yolun kenarında bir kavun dilimi var, daha evvel farkına varamamışız. Hemen aldık ve yedik. Tahminen iki yüz metre gittikten sonra üç kavun dilimi daha gördük. Yedikten sonra düşündük ki, “Buradan arabalar, merkepler geçiyor, bunlar niye görmüyor bunları; hem niye toz olmadı bunlar?” Hem aynı zamanda kavun mevsimi de değildi! ÜSTAD’I GÖRMEYE GİDİŞİMİZ Sene 1960... Ocak veya şubat ayı olacak. Bize Ankaralı kardeşlerden bir yazı geldi. Bu yazıda “Demokrat Parti Milletvekilleri ile konuşabilecek olanlar, Ankara Mahkemesi dolayısıyla Ankara’ya buyursun” diyordu. Yani, herkesin kendi vilayetinin milletvekillerini görmeleri ve Risale-i Nur’a sahip çıkmaları hususunda uyarmaları için... Üstad’ımızın da Ankara’ya geleceği söyleniyordu o yazıda. Biz buradan, İzmir/Ayrancılar’dan, Kadir İnci ile beraber gittik. Doğrusu bizim amacımız milletvekillerini uyarmak falan değildi; biz Üstad’ı görmek için gittik. Şimdi hangi semtte idi hatırlamıyorum, (Ulus’ta) Murat Lokantası’nın üst katındaki dershanede kardeşler toplanmaya başladılar. Epey kalabalık oldu; tahminime göre 80-100 kişi kadar oldu. Biz de bir kenara oturduk. Orada tanıdığımız Ahmed Feyzi Kul, Avukat Bekir Berk, Selahaddin Çelebi gibi ağabeyler vardı. Sonra genç biri geldi. Kim olduğunu sordum; “Ceylan Ağabey” dediler. Bir süre sonra Risale-i Nur’dan bazı bölümler okundu, dersler yapıldı. Ders sonrasında biz, o zamanın İçişleri Bakanı Namık Gedik’in, Üstad’ın Ankara’ya girmesine müsaade etmediğini öğrendik. Ahmed Feyzi, Selahaddin Çelebi, eski Demokrat Parti Isparta milletvekili Tahsin Tola ağabeyler İçişleri Bakanı Namık Gedik’le görüşmeye gittiler. Görüşme esnasında ona: “Bizi Üstad’ımız gönderdi. Risale-i Nur’u serbest bırakın, mekteplerde, her yerde serbest okunsun; yoksa siz gidiyorsunuz, yıkılacaksınız” diyorlar. O zaman Namık Gedik, “Yahu siz bir Kürt’ün arkasına düşmüş, nasıl böyle söylüyorsunuz? Beş haneli Yörük çadırının dört hanesi Demokrat Partilidir; bizi hiç bir güç yıkamaz!” şeklinde cevap veriyor. “Biz Üstad’ımızın sözünü söylüyoruz ister kabul edin, ister kabul etmeyin” diyorlar ve dönüyorlar. Biz, Üstad’ı Ankara’da göremeyince Kadir İnci kardeşimizle istişare ettik ve “Emirdağ’ına Üstad’ı görmeye gidelim” şeklinde karar aldık. Hatıralarının tamamı Ağabeyler Anlatıyor cilt 2 kitabından okunabilir.