SAVLI HASAN KURT AĞABEY Isparta’nın Sav kasabasından Hasan Kurt ağabeyimiz 1920 doğumludur. 15 Mayıs 2010 tarihinde, 90 yaşında iken vefat eden Hasan Kurt ağabeyimizin mezarı Sav kabristanındadır. Hasan Ağabey, Barlalı Bahri Çağlar Ağabeyin damadı, Eğirdirli Demirci Salih Gündüz ağabeyin bacanağıdır. İşte Hasan Kurt ağabeyimizin anlattığı hatıralardan bazı bölümler: KİBRİT ÇÖPÜ KADAR BİR HİZMETİ BİLE SAKIN KÜÇÜK GÖRMEYİN O zaman dairemiz dardı, mahdut kimselerdik. Üstad’ımızın sağlığında hizmet edenler azdı, hizmete çok ihtiyaç vardı. Üstad hazretlerine ziyareti, Cenab-ı Hak 18 yaşında nasip etti elhamdülillah. Her vardığımda, ‘Genç halinde hizmet ediyorsun. Ben seni evlâdım yerinde kabul ediyorum, manevî evlâdımsın; seni hep hizmetlerde görüyorum, memnun kalıyorum’ derdi. Üstad bize derdi ki: “Kardaşlarım! Size kibrit çöpü kadar bir hizmet düşerse sakın küçük görmeyin, en büyük hizmet olarak kabul edin, ihmal etmeyin. Sizin hizmetleriniz, şimdiki hizmetleriniz Levh-i Mahfuz’da yazılıyor. Onu Allah’ın huzuruna vardıktan sonra göreceksiniz.’ AHİR ZAMANDA BEKLENEN ZAT BUDUR Risale-i Nur’u okuma cihetinde çok gayret gösterin. Hatta duyuyoruz, okulda okuyan kardeşlerimiz anlatıyor, ‘Biz evvelâ Risale-i Nurları okuyoruz; o kafamızı kalaylıyor, sonra dersimize çalışıyoruz’ diye. Eskiden bakır kaplar kalaylanır, o kaplarda yemek yemeye doyum olmazdı, tertemiz olurdu. Demek Risale-i Nur’u okudukça, içindeki hakikatleri aldıkça insanın beynini kalaylıyormuş, parlatıyormuş... Cenab-ı Hak, Üstad’ımıza öyle hakikatler bildirmiş ki, hiçbir müfessire, hiçbir müceddide nasip olmamış. ‘Ahir zamanda beklenen büyük zat budur’ derdi Hüsrev Ağabey. Bunu iyi bilin, bu zatın kıymetini iyi bilin. Böyle bir zat hiçbir asra nasip olmamış, ancak bize nasip olmuş. Kıymetini iyi bilin, hizmetinde fütur etmeyin.’ Onun için bu nimetin kıymetini bilelim... Tekrar tekrar tavsiye ediyorum, bir dakika bile fırsatı kaçırmayın. Üstad Hazretleri öyle derdi: ‘Vakiiit, nakiiit!’ ZAMAN GELECEK, RİSALELER SERBESTÇE SATILACAK Risale-i Nurlar baştan gizli gizli yayıldı. İslâmiyet’in ilk defa evlerde, gizli sohbetlerde yayıldığı gibi… O zaman Hüsrev Ağabey, Tahiri Ağabey gibi ağabeyler bize derlerdi: ‘Bu risalelerin böyle gizli kalacağını zannetmeyin; zaman gelecek, serbest basılacak, vitrinlerde serbestçe satılacak…’ O gün için biz geceleri yazıyoruz, gündüzleri işe giderken saklayıp da gidiyoruz. Duvarları oyar, taharri olursa bulunmasın diye saklayıp giderdik. Üç-beş günde bir baskın gelirdi. Nurcuların isimleri belli zaten, evlerine baskın gelirdi devamlı. O ağabeyler: ‘Bir gün gelecek, imamlar hutbelerde Risale-i Nur okuyacak, vaizler bahsedecek, vitrinlerde serbestçe satılacak’ derlerdi de biz, ‘Bu mümkün mü acaba, o günler nasıl gelecek?’ diye şüpheye düşerdik. Böyle üç kişi, beş kişi bir araya gelsin mümkün değil, köy devamlı tarassut altında. ‘Nereye gidiyorsun, kiminle görüşüyorsun?’ diye devamlı takip ediliyorduk. ÜSTAD’I GÖRÜNCE HEYECANIMDAN ORAYA YIĞILDIM 40-50 kişi Sav’dan ve etraf köylerden toplanıp 1943 Denizli Mahkemesini dinlemeye gittik. Bir gün evvelden gittik, bir otelde kaldık. Fakat beni uyku tutmuyordu. Mübarek zatı pencereden bari görsem diye... Neyse arkadaşlarıma bir şey demeden çıktım dışarı. Hapishanenin yerini öğrendim. ‘Üstad hangi pencerede acaba?’ diye sordum. Bana ‘Şu sarmaşıklı pencere, ama yakınına fazla yaklaşma; Üstad’ımız incinir, hem polis de takip ediyor, geriden bak’ dediler. Fakat pencerenin demir parmaklıklarını sarmaşıklar sarmış, görmek mümkün değil. Neyse uzaktan baktım baktım, ama olmadı bir türlü. Ben de yanaştım pencerenin kenarına... Yanaşınca baktım, Üstad eliyle sarmaşıkları iki yana açtı. Üzerinde o beyaz cübbesi vardı. Eliyle ‘Hoş geldin kardaşım, hoş geldin kardaşım!’ diyordu. Heyecanımdan oraya yığıldım… Gözüm de devamlı orada. Sonra ‘Kardeşim! Zarar görürsün, karakola götürürler; buradan ayrıl’ dedi, ‘Ben seni duama aldım, kabul ettim. Buradan ayrıl, mahkemeyi takip et.’ İnsan ayrılamıyor ki oradan... Neyse binanın arkasına doğru gittim, ama gözüm hâlâ orada... Baktım, Üstad gene işaret ediyor, ‘Buradan uzaklaş’ diyor. O zaman dayak bol, karakola gittin mi dayaktan kurtulamazsın, hem Üstad da zarar görecek... Mahkemeyi dinledik, hâkim dinlemeyi serbest bıraktı. Neredeyse üç bin kişi var. Etraftan herkes gelmiş bizim gibi... Savcı bağırdı, ‘Binayı göçüreceksiniz!’ diye, üst üste dinledik. Ben Üstad’a yakındım. Üstad öyle heyecanlı ifade veriyor mübarek... Kollarını sallıyor, tam duyamıyoruz, ama onlara işaret ede ede, ‘Risale-i Nur memleketin necat vesilesidir’ diyor. Neyse onları gene içeri aldılar... Hasan Kurt ağabeyin hatıralarının tamamı, ağabeyler Anlatıyor cilt-1 kitabından okunabilir.