HÜSNÜ BAYRAMOĞLU AĞABEY Hüsnü ve Yılmaz Bayramoğlu Ağabeyler, Safranbolu kahramanlarından Berber Hıfzı Bayramoğlu ağabeyin oğullarıdır. Hüsnü Ağabey 1935 doğumludur. 1949’da, daha çocuk sayılabilecek yaşta, Üstad Bediüzzaman hazretlerinin hizmetine girmiştir. Vefatına kadar Said Nursi hazretlerinin en yakınında bulunup, O’nun ders ve terbiyesinden geçen altı hizmetkârdan birisi olmuştur. Aynı zamanda Hz. Üstadın şoförlüğünü de yapmıştır. Bediüzzaman’ın bütün vasiyetnamelerinde varis ve vekil tayin ettiği en genç talebesidir. Üstad’ın beş vasiyetinde de Hüsnü ismi geçmektedir. Risalelerde de Hüsnü ve Yılmaz ağabeylerin adları müteaddit yerlerde zikredilmiştir. Hüsnü Bayram ağabeyin anlattığı hatıraları şöyle kaydettik: ÜSTAD’I NASIL TANIDIM? “Üstad’la hatıralarımız çok fazla. O zamanlar not tutmak gibi bir imkânımız olmadı, zaten hatıralardan ziyade Risale-i Nurlara önem verilmeli. “Ehl-i imanın zaafa uğradığı ve çok az insanın imanı, İslâm’ı yaşadığı dönemde Üstad’ımız, Kastamonu’ya nefiy olarak geliyor. Kastamonu ile Safranbolu irtibatlı; bizim peder de Safranbolu’da berber. Dindar bir berber olduğu için gelen giden çok oluyor, sohbet ediyorlar. Bir gün bir zat, ‘Kastamonu’ya velâyet sahibi, çok büyük bir zat gelmiş’ diye bahsediyor. Civar köylere kadar, halk arasında bu yayılıyor. Herkes sena ile Üstad’tan bahsediyor… Bizim Safranbolu da dindar bir memlekettir. Pederle beraber birkaç âlim ve hoca Üstad’ı ziyaret edelim, diye karar veriyorlar... “Üstad’ı evinde ziyaret ediyorlar. Mehmed Feyzi Efendi o zaman hizmetindeymiş. Üstad’ımız o vakit o âlim ve hocalara diyor ki: ‘Kardeşim! Bu Risale-i Nurlar, medresenin malıdır, sizin bunlara sahip çıkmanız lazım, bunları okuyun ve neşredin, sizin malınızdır bunlar...’ Çıkıyorlar dışarı... “Bizim peder tarikat meraklısı, el almak için tekrar ziyaret ediyor Üstad hazretlerini. Mehmed Feyzi Efendi diyor ki: ‘Sen bak Üstad’ın kapısına, açıksa gir, Üstad seni kabul eder.’ Peder bakıyor, Üstad’ın kapısı kapalı; hürmetle kapıyı tıklatacak, fakat içeriden sesler geliyor, Üstad yüksek sesle konuşuyor, içeride bir cemaat var... Bekliyor içerdekiler çıksın diye... İki-üç dakika sonra Üstad kapıyı açıyor, ‘Gel bakalım, niye geldin tekrar, otur bakalım’ diyor. Babam bakıyor içeride hiç kimse yok. ‘Hocam, ben tarikat dersi almaya geldim, bizim ecdadımız tarikatla meşguldü biraz, sana intisap etmek istiyorum’ diyor. Üstad: ‘Bak kardeşim! Ben 12 tarikattan ders verebilirim, 12 tarikattan ders vermeye mezunum; fakat zaman tarikat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır’ diyor. “Neyse Üstad soruyor… Peder: ‘İki tane oğlum var’ diyor. Üstad da: ‘Sana risale vereceğim, bunları yazacaksınız, okuyacaksınız, neşredeceksiniz; sizin hanenizi medrese-i Nuriye kabul ediyorum. Hem seni, hem aileni, hem de Hüsnü ve Yılmaz’ı talebeliğime kabul ediyorum’ diyor. Sene 1942... Birkaç tane, o zaman forma forma risaleler; Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Üçüncü Söz gibi risaleler veriyor. “Babam geldi. Ben ilkokul birinci sınıftayım, okuldan yeni gelmiştim. Babam bize, ‘Ben böyle büyük bir zatı ziyaret ettim, size selâmı var, size dua etti, sizi tanıyor’ dedi. Bizim çocuk halimizle Üstad ruhumuza vicahen öyle yerleşti ki… Bir de oradan emir veriyor. Ben o zaman yedi yaşındayım. Yazmaya başladık, ama o zamanlar elektrik yok, yokluk içindeyiz. Kısa zamanda elif, be diye baka baka öğrendik harfleri... ÜSTAD MEVLANA HALİD’İN CÜBBESİNİN ALTINA ALDI BİZİ “Sene 1949. İlk ziyaretimizden sonra, ertesi gün biz tekrar Üstad’ın ziyaretine geldik. Baktık bu sefer başka polis var... Biz kapıyı çaldık, kapı geç açıldı. On iki basamak merdiven vardı. Zübeyir Ağabey yokmuş, Üstad kendisi açtı. Bize Nurları yazmayı, okumaya devam etmemizi, oradaki talebelerine selâm söylememizi, dua etmemizi söyledi. “Sonra Mevlâna Halid’den intikal eden cübbesi vardı sırtında. ‘Bunu size giydirecektim, fakat boyunuz kısa olduğundan yere temas eder, Şafiî olduğumdan yıkamam lazım gelir’ dedi. Kollarını açtı, bizi koltuklarının altına aldı; boyu da tam gelmişti. ‘Giymiş gibi oldunuz’ dedi. Biz ne olduğunu bilmesek de çocuk olduğumuzdan çok sevinmiştik...” (Bu ziyaret, Hz. Üstad’ın Afyon hapsinden tahliye olduktan sonra, geçici olarak Isparta’da kaldığı evde gerçekleşiyor. Ö. Özcan) BEN HİZMETİNİZDE KALMAK İSTİYORUM “1949-50 senesinde ben ortaokulu bitirmiştim. Babam bana dedi ki: ‘Üstad’ın, hizmetine ihtiyaç varmış, bak mektup var, gider misin?’ ‘Gönderirsen giderim’ dedim. O zaman beni sağlık okulunda okutmak istiyorlardı. Neyse ben Üstad’a gittim. Dedim: ‘Beni size babam gönderdi, hizmetinizde kalmak istiyorum.’ Üstad: ‘Ben herkesi hizmetime almıyorum, ama seni alacağım’ dedi. Daha o zaman Zübeyir Ağabey de gitmemişti hizmetine. İşte böylece 1949-50’de Üstad’ın hizmetine girmiş olduk...” Hüsnü Bayramoğlu ağabeyin hatıraların tamamı Ağabeyler Anlatıyor cilt 1 kitabından okunabilir.