📌 Prof. Dr. Şener DİLEK ile Marifet Nurları 💥#MESNEVİİ #NURİYE #DERSLERİ-80 #HABBE - 26.DERS 📕Risale-i Nur Külliyatından Mesnevi-i Nuriye 🖋️Müellifi: Bedîüzzaman Said Nursi ✒️Mütercimi: Abdülmecid Nursî ____________________ ZEYLÜ'Z-ZEYL بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ Arkadaş! Sanatın, vücuh‑u selâse-i mezkûre üzerine mümkine veya hakkın istilzam ettiğine nazaran Vâcib'e olan isnadı meselesi; semeredar bir ağaç meselesi gibidir. Şöyle ki: Ağacın o semereleri, ya vahdete isnad edilir. Yani neşv ü nema kanunuyla ağacın kökünden, kök de çekirdekten, çekirdek de evamir-i tekviniyeyi temessülden, evamir-i tekviniye de "Kün" emrinden "Kün" emri dahi Vâhid-i Vâcib'den sâdır olmuştur. O vakit, o ağaç bütün eczasıyla, yapraklarıyla, dallarıyla, semereleriyle yaratılış kolaylığında bir semere-i vâhide hükmünde olur. Çünkü vahdete nisbeten küçük bir semere ağacıyla pek büyük ve çok semereli bir ağaç arasında fark yoktur. Bu adem-i fark, vahdette suhuletle yüsr, kesrette suubetle usrün bulunduğundan neş'et etmiştir. Eğer kesrete isnad edilirse her bir semere, her bir çiçek, her bir yaprak, her bir dal; tam ağacının vücuda gelmesine lâzım olan bütün âlât, cihazat, esbab vesaireye ihtiyaç gösterecektir. Çünkü küll cüzde dâhildir. Ona ne lâzımsa buna da lâzımdır. Mesele bu iki şıktan hariç değildir. Biri vâcib, diğeri mümtenidir. Hülâsa: Bir hüceyrenin vücuda gelmesi kendisine isnad edilirse kâinata muhit olan sıfatlar kendisinde lâzımdır. Esbaba isnad edilirse âlemdeki bütün esbabın o hüceyrede içtimaları lâzım gelir. Halbuki sineğin iki eli sığmayan bir hüceyre, iki ilahın tasarrufuna mahal olabilir mi? Hâşâ! Maahâzâ hüceyreden tut, âleme kadar her bir şeyin bir nevi vahdeti vardır. Öyle ise Sâni' de vâhid olacaktır. Çünkü vâhid ancak vâhidden sudûr eder. Ve keza bir habbe şemsi ziyasıyla, rengiyle (tecelli suretiyle) içine alabilir. Fakat masdariyet itibarıyla, bir habbe, iki habbeyi içine alıp onlara masdar olamaz. Ve keza vücud‑u haricî, vücud‑u misalîden daha sabit, daha muhkemdir. Vücud‑u haricîden bir nokta, vücud‑u misalîden bir dağı içine alabilir. Kezalik vücud‑u vücubî, daha kavî daha râsih daha sabittir. Belki de vücud‑u hakiki, vücud‑u haricî ondan ibarettir. Binaenaleyh ilm-i muhit-i ezelîde temessül eden imkânî vücudlar, vücud‑u vücubînin tecelliyat-ı nuriyelerine âyine ve ma'kestirler. Öyle ise ilm-i ezelî, imkânî vücudlara âyine olduğu gibi imkânî vücudlar da vücud‑u vücubîye âyinedir. Sonra o imkânî vücudlar, ilm-i ezelîden vücud‑u haricîye intikal etmişlerse de vücud‑u hakiki mertebesine vâsıl olmamışlardır. İ'lem eyyühe'l-aziz! Kevn ü vücud sahasında durup ahval-i âleme dikkat eden adam, hadsî bir süratle anlar ki: Tesir ve fâiliyet; latîf, nurani, mücerred olan şeylerin şe'ni olduğu gibi; infial, kabiliyet, teessür de maddî, kesif, cismanî şeylerin hâssasıdır. Evet, misal olarak semadaki nur ile yerdeki şu kocaman dağa bak. O nur semada iken ziyasıyla yerde iş görür, faaliyettedir. O dağ ise azametiyle beraber faaliyetsiz yerinde oturuyor. Ne bir tesiri var ve ne de bir fiili var. Ve keza eşya arasında vukua gelen fiillerden anlaşılıyor ki hangi bir şey latîf, nurani ise sebep ve fâil olmaya kesb-i liyakat eder. Kesafeti nisbetinde de infial ve müsebbebiyet mertebesine yaklaşıyor. Bundan anlaşılıyor ki esbab-ı zâhiriyenin Hâlık'ıyla, müsebbebatın Mûcid'i ancak ve ancak Nuru'l-Envar, Sâni'-i Ezelî'dir. İ'lem eyyühe'l-aziz! Tefekkür, gafleti izale eder. Dikkat, teemmül; evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususi ahvalinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilat ile tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvalâta teemmül ettiğin vakit sathî, icmalî düşün, tafsilata geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik, tafsilatında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun. Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilatlı, âfakî tefekkürde ise icmalî yaparsan vahdete takarrub edersin. Aksini yaptığın takdirde kesret fikrini dağıtır, evham seni havalandırır. Enaniyetin kalınlaşır, gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder. İşte dalalete îsal eden kesret yolu budur. İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsan ne kadar cahil ve gafildir. Ne kadar yolunu şaşırmış, nefsine zarar veriyor. Dokuz vecihle menfaati muhakkak, yalnız bir vecihle zararı mevhum olan büyük bir hayr-ı azîmi terk, dalaleti irtikâb eder. Evet, sofestaînin bir şüphesi için binlerce menfaat delilleri olan hidayeti terk ediyor. Halbuki insan çok vehham, ihtiyatlı olduğuna nazaran, dünyevî bir işte onda bir zarar ihtimali varsa içtinab eder. Âhiret işi olursa onda dokuz zarar ihtimali olduğu halde, içtinab etmez. İşte cehalet bu kadar olur. * * * Risale-i Nur - Mesnevi-i Nuriye / 145 - 147 __________________________ #mesnevi #nuriye #dersleri #habbe