1928'de Bursa'ya bağlı İnegöl'ün Yenice Müslim köyünde doğdu. Bediüzzaman 1953'te onun Fatih Çarşamba'daki evinde üç ay kadar misafir olarak kalmıştır. Otuz yıldan beri Risale-i Nur hizmetlerinde bulunup, eserlerin bilhassa dış dünyada tanıtılması için büyük hizmet ve gayretleri olmaktadır. "Üstadı İlk Duyuşum" "Zonguldak'ta askerlik yapan Ağabeyim izne gelmişti. Dükkânda Büyük Doğu gazetesi almış, okuyorduk. Gazete, Üstad'ın hayatını yayınlıyordu. Ağabeyim mecmuayı okuyunca, çok beğenerek, takdir duygularıyla 'Ah askerden gelsem de şu zâtın yanında çalışsam.' diyordu." "Bu esnada aramızda dinî bir sohbet başlamıştı. Askerde Ağabeyim kantini işlettirirken, ara sıra çay içmeye gelen hoşsohbetli bir asker, memleketi olan Kastamonu'dan, liseyi bitirmeden askere geldiğini, lisede iken arkadaşları ile kır gezintisinde dağda bir hocayı gördüklerini, bu hocanın kendilerine nasihat ettiğini ve bu esnada iki bardak hacmindeki küçük bir çaydanlıktan, yirmi kişiye birer bardak süt içirdiğini Ağabeyime anlatmış. Sohbet esnasında Ağabeyim bunu bana anlatınca, bir anda içim yandı. 'Ah' diye bir iç geçirdim, hasret ve iştiyak duydum. 'Acaba bu hoca sağ mı, nerededir?' diye düşündüm." "Üstad Bediüzzaman'ı ilk duymam bu şekilde olmuştu. Çünkü o gençlere nasihat eden hocanın o olduğunu yıllar sonra öğrenmiştim. Ve Allah duamı kabul etmişti." "Nur Talebeleri ile Tanışmam" "Köyde iken hafızlığa çalışan çocukluk arkadaşım Hafız Nuri, talim için İstanbul'a gelmişti. Bu vesileyle bazan Nuruosmaniye Camii'ne akşam namazlarına gidiyordum. Enver Ceylân Hocaefendi, o zaman müezzindi. Ona bir sual sormuştum. O da sualime cevaben, 'Seni Nur talebeleri ile tanıştırayım mı?' diye cevap verdi. Ben de kabul ettim." "Beni Çankırılı Hafız Ahmed isimli bir talebe ile Kadırdga'daki ahşap bir evin bodrum katında ikamet eden birkaç üniversite talebesiyle tanıştırdı. Bir portakal sandığının üzerinde, eski yazı bir kitap duruyordu. Sonra öğrendim ki, bu kitap, İhlâs Risalesi imiş. Ve bana ondan okudular." "Beni ilk defa Nur medresesine götüren Hafız Ahmed'le yirmi sene sonra, rahmetli Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin cenazesinde ikinci defa görmüştüm. O da beni tanıdı." "Gençlik Rehberi Mahkemesi" Gençlik Rehberi'ni bastırmıştı. Polisler Kadırga'daki evde arama yapmışlar. Benim haberim yoktu. O gidiş gelişlerimde on-on beş kişi bazen bir araya geliyorduk. O arkadaş grubunu göremeyince nerede olduklarını sordum. Bana polislerin geldiğini söylediler. Polisler 100 tane kitap götürmüşler." "O zaman polislerle biz her gece fırında çay içer, sohbet ederdik. Bu sebepten, ben polislere hiç yabancılık çekmedim. 'Polisler gelmişse ne olmuş?' gibilerden, yine oraya devam ettim. O sıralarda, kimsenin gelmeyişine de hayret ettim." "Bir müddet sonra Süleymaniye'ye taşındılar. Oraya da gitmeye devam ediyordum. Bu sıralarda fırını Nuruosmaniye'den Çarşamba'ya taşıdık. Bu sebepten, birkaç gün gitmek mümkün olmadı." "Üstad Hazretleri Gençlik Rehberi Mahkemesi için İstanbul'a gelmişti. Ben bu haberi Gece Postası gazetesinde okumuştum. O akşam Süleymaniye'ye gittim. "Sen Ispartalısın" "Üstad Hazretleri otelin üst katında, cadde tarafında bir odada namaz kılmış, dua ediyordu. Muhsin Alev Hazret-i Üstada, 'Bu Fırıncı Mehmed'dir.' diye takdim etti. Üstad Hazretleri, 'Sen hoş geldin, safa geldin kardaşım!' dedi. Elini öptüm, o da beni başımdan öptü. Bundan sonraki diğer bütün ziyaretlerimde elini öptüğüm zaman, Hazret-i Üstad da başımdan öperdi." "Halimi, hatırımı, annemi, babamı ve kardeşlerimi sordu. Büyüklerin hal hatır sorması, bir lütuf oluyordu. Memleketimi sordu. İnegöllü olduğumu söyledim. Aralıklı olarak tekrar tekrar, tam üç defa sordu. Sonuncusunda, 'Esas, esas nerelisin?' diye suali tekrarladı. Dedemin Ispartalı olduğunu söyledim. 'Dedem Uluborlu'dan İnegöl'ün Yenice Müslim köyüne gelip imam olmuş.' deyince, 'Sen Ispartalısın' diye mülâtefe ettiler."